NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
أَنَسِ بْنِ
مَالِكٍ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
دَخَلَ
مَكَّةَ
عَامَ الْفَتْحِ
وَعَلَى
رَأْسِهِ
الْمِغْفَرُ
فَلَمَّا
نَزَعَهُ
جَاءَهُ
رَجُلٌ
فَقَالَ ابْنُ
خَطَلٍ
مُتَعَلِّقٌ
بِأَسْتَارِ
الْكَعْبَةِ
فَقَالَ
اقْتُلُوهُ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
ابْنُ خَطَلٍ
اسْمُهُ عَبْدُ
اللَّهِ
وَكَانَ
أَبُو بَرْزَةَ
الْأَسْلَمِيُّ
قَتَلَهُ
Enes b. Malik'den
(rivayet olunduğuna göre)
Rasûlullah (s.a.v.)
fetih yılında Mekke'ye başında miğferle girmiş. Miğferi çıkarınca yanına bir
adam gelip;
İbn Hatal Ka'be'nin
örtüsüne sarılmış (duruyor), demiş. (Bunun üzerine Hz. Peygamber),
"onu öldürün'* diye
emir vermiş.
Ebû Dâvûd dedi ki: İbn-i
Hatal'ın ismi Abdullah 'dır. O'nu Ebû Berze el-Eslemî öldürdü.
İzah:
Buhârî, cezaü's-sayd,
cihâd, Meğâzî libâs; Müslim, hac; Tirmizi, cihâd; Nesâi, menâsık; İbn Mâce,
cihâd; Dârimî, menâsık; siyer; Muvatta', hac; Ahmed b. Hanbel, III, 109, 163,
180, 186, 224, 231, 232, 240.
İbn-i Hatal, Ka'be'nin
örtüsü altına sığınmış olarak bulunsalar bile, öldürülmeleri emr ve kanlan
heder edilen kişiler arasında idi.
Heder lügatta, lağv ve
bâtıl anlamına gelir. Boşa gitmeye ve boşa gidene denir.
Devlet başkanınca, kanı
heder edilip öldürülen kimse için, ne kısas ne de diyet gerekir.
İbn Hatal,
BeniTeymülEdrem b. Galiplerden idi. Asıl adı, AbduFuzza b. Hatal idi. Bazı
kaynaklara göre ismi, Hilâl b. Abdullah b. Abd-i Menafü'l-Edremî idi.
İbn Hatal, müslüman
olmuş, Medine'ye hicret etmişti.
Peygamberimiz, onu,
zekat ve sadaka toplayıcılığı vazifesine tayin etmişti. İbn-i Hatal'ın
hizmetini gören, azadlı, Müslüman bir kölesi vardı. Hu-zaalardandı. Peygamberimiz,
bu köleyi de yanına katarak İbn Hatal'ı tahsilata yollamıştı. Köle, îbn
Hatal'ın hizmetini görüyor, yemeğini yapıyordu.
Bunlar, bir konak
yerinde konakladılar. İbn Hatal, kendisi için erkek bir davar kesip yemek
yapmasını köleye emretti. Öğle vakti, yatıp uyudu. Uyandığı zaman kölenin
kendisi için yapacağı yemeği yapmadığını gördü. Çünkü, köle de uyuya kalmıştı.
İbn Hatal, son derece öfkelendi. Kölenin üzerine atıldı. Onu döve döve öldürdü.
Öldürdüğü zaman "vallahi Muhammed'in yanma varırsam, bu suçumdan dolayı,
muhakkak beni öldürür!*' dedi. İrtidad etti, islamiyetten müşrikliğe döndü.
Topladığı zekat ve sadaka mallarını da sürerek Mekke'ye kaçtı. Mekkelİler, İbn
HataPa, "Seni bizim yanımıza geri çeviren nedir?" diye sordular.
îbn Hatal, "Sizin
dininizden daha iyisini bulamadım" dedi. Müşrik kalmakta devam etti.
tbn Hatal, tepeden
tırnağa kadar silahlanmış, uzun kuyruklu bir at üzerinde ve mızrağı elinde
olduğu halde, Mekke'nin yukarısından çıkıp gelirken Said b. As'ın kızları,
peygamberimizin, Mekke'ye girdiğini İbn-i HataFa haber verdiler.
Îbn Hatal onlara
"Fakat, vallahi göreceksiniz ki: Vücudları kılıç darbelerinden, su
tutmayan tulumların ağızlarına benzemedikçe, Mekke'ye giremeyeceklerdir!"
dedi. Handeme'ye kadar çıkıp gitti.
Handeme'de İslam
süvarilerini ve yapılan çarpışmaları görünce içine korku düştü. Titremeye
başladı. Ka'be'ye kadar gitti. Atından indi silahlarını çıkardı. Ka'be'nin
örtüleri arasına girdi.
Beni Ka'b'dan birisi,
tbn Hatal'in zırhını, zırh altına giydiği gömleğini, miğferini, tulgasını,
kılıcını aldı. Atına binip Hacûn'a Peygamberimizin yanına geldi.
İbn Hatal'ı Ebu
Berzetü'l-Eslemî ile Said b. Hureys'ül Mahzumî'nin elbirliğiyle öldürdükleri
bildirildiği gibi, Şerik bin AbdetüTadanî veya Am-mar b. Yasir'in öldürdüğü de,
rivayet edilir.
Ebû
Berzetü'l-Eslemî'nin öldürdüğü sabittir deniliyor.
Ebû Berzetü'l-Eslemî,
onu, kendisinin öldürdüğünü açıklamış, "İbn Hatal'ı Kâ'be'nin örtüsüne
sarılmış olduğu halde yakalayıp, Rükünle Makam arasında boynunu vurdum"
demiştir.[bk. Koksal M. Asım, İslam Tarihi, VIII, 255-257.] Hattabi'nin
açıklamasına göre, Hz. Peygamberin fetih günü Mekke'ye başında miğferle
girmesi tecavüze uğrayacağından bir kimsenin ihramı terkederek zırh ve miğfer
gibi kendisini koruyacak elbiseler giymesinin caiz olduğuna delalet ettiği
gibi, hac veya umre niyyeti olmaksızın herhangi bir ihtiyacını görmek isteyen
bir kimsenin de ihrama girmesi gerekmediğine delalet etmektedir. Biz fıkıh
ulemasının bu mevzudaki görüşlerini 1738 numaralı hadisin şerhinde
açıkladığımızdan burada tekrara lüzum görmüyoruz.